Küçükçekmece’de 3 katlı binanın 2 Haziran’da çökmesinin üzerinden henüz bir ay bile geçmeden kentte yeni bir çökme olayı daha yaşandı.
Bahçelievler’de 3 katı kaçak 7 katlı binanın sabah saatlerinde kısmen çökmesi, megakentte kendiliğinde çökme riski bulunan kaç binanın olduğu sorusunu akıllara getirdi.
İstanbul’da çökme riski bulunan bina sayısını, çökme vakalarının neden kaynaklandığını ve bu konuda nasıl önlem alınması gerektiğini uzmanlara sordu.
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Koçak, Bahçelievler’de çöken binanın en büyük sorununun kaçak olmasından kaynaklandığını belirtti.
Binanın malzemelerini incelediğini aktaran Koçak, “Betonlarına, demirlerine baktım. 7 katlı bir binaya uygun bir malzeme değil. İmalatlar da öyle. Son derece kalitesiz imalat yapılmış. 7 katın böylesine mühendislik hizmeti alınmadan yapılması ayrı bir dert zaten. Binanın çökmesinin en büyük sebeplerinden bir tanesi kolonlar, kirişler taşıma gücünü kaybetmiş. Taşıyamadı artık binayı.” değerlendirmesini yaptı.
Küçükçekmece’de yıkılan binanın da kolonlarında aşırı korozyon meydana geldiğini kaydeden Koçak, her iki binanın ortak özelliklerinin kalitesiz, mühendislik hizmeti alınmadan ve kaçak yapılması olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Koçak, “Artık bu tür yapılar kendi ekonomik ömürlerini tamamladılar. Kendi kendinin yüklerini taşıyamıyorlar. O nedenle çok hasar görmeye başladılar. Artık ekonomik ömrünü tamamladığı için bu yapıların ortadan kaldırılması gerekiyor.” dedi.
Avrupa’da bu tür binaların, yönetmelik değişimlerinde mutlaka yönetmeliğe göre yeniden revize edildiğini ve kontrollerinin yapıldığını kaydeden Koçak, Türkiye’de 1975 yılındaki deprem yönetmeliğinden sonra 4 kez yönetmeliğin değiştiğini ancak binaların tespitinin yapılmadığını dile getirdi.
Koçak, 1999 depreminden hemen sonra da inceleme ve planlama yapılması gerektiğinin söylendiğini ama yapılmadığını kaydederek, “Şimdi diyoruz ki bu 1999 öncesi yapılmış yapılar, özellikle 30 senenin üzerindeki binalar acilen boşaltılmalı yıkılmalı veya güçlendirilerek yeniden işletmeye açılmalı. Ama mutlaka bunların incelenmesi, tespit edilmesi ve riskli binaların ortaya çıkartılması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Koçak, yerel yönetimlerin bu işleri daha dikkatli yapmaları gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti.
-Birincisi eldeki mevcut yapı stoklarını, hangi bina riskli çok iyi bilmeleri lazım. Sonra Bakanlıkla beraber oturacaklar, ‘Bu riskli binaları nasıl rehabilite edeceğiz?’ Gerekirse üniversiteler gerekirse meslek odaları, bütün bunlar içine katılacak ve denilecek ki bir yöntem geliştirelim bunlara. ‘Bu binaları nasıl düzenli hale çevireceğiz, can kayıplarını nasıl önleyeceğiz?’
-Bizim ana hedefimiz can kayıplarını önlemek olmalı. Bunun için de yapacağımız şey bina tespitlerini yapmak, envanterlerini ortaya çıkartmak, yöntemi belirlemek. Zaten seçimden önce hep demiyorlar mıydı ‘Öncelikli işimiz deprem, binaların kalitesini artırmak.’ Şimdi bunu yapmak zorundayız.
-Biz 1999’dan sonra binalarımız depreme karşı yıkılmasın derken artık diyoruz ki binalarımız kendi kendine yıkılmasın. Depreme alıştık bari buna alışmayalım.”
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından üniversite olarak birçok binayı incelediklerini, üniversiteye de karot örneklerinin yağdığını aktaran Koçak, “Ben de çok binaya gittim baktım, dedim ki ‘Var mı bir yönteminiz. Binanız riskli çıktı, sonrasında ne yapacaksınız.’ Yok, kaldı öyle. Belki toplam incelenen binaların yüzde 1’i kadarında bile güçlendirme yapılmamıştır. Ama ilk başta bir hezeyanla çıktı vatandaşlarımız ‘Aman binamızı inceleyelim, depremden korkuyoruz.’ Evet korkuyoruz ama şimdi artık binalarımızın kendi kendine yıkılmasından korkmaya başladık.” diye konuştu.
“BU TÜR BİNALARIMIZ MAALESEF 50 BİN CİVARI VAR”
Prof. Dr. Koçak, İstanbul’daki riskli bina sayısına ilişkin, “Bakanlık, İstanbul’daki riskli binaların 600 bin civarında olduğu söyledi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 300 bin olarak açıkladı. Bunun 50 bini kesin bu haldedir. Çok net söyleyebilirim. Çünkü 40 senenin üzerindeki binalar bunlar. Burası da öyle, 1980 yapımı. 1995’te 2-3 katını kaçak yapmış üzerine. Bu tür binalarımız maalesef 50 bin civarı var. Yani her ilçede en az 1000 binamız vardır böyle.” açıklamasında bulundu.
Vatandaşlara ev alırken, kiralarken iskanı var mı yok mu, mühendislik hizmeti olup olmadığına bakmaları yönünde uyarıda bulunan Kocak, şunları söyledi:
-İlgili belediyeye gitsinler, ‘Burayı kiralıyorum, depreme dayanıklı mı, DASK’ı var mı?’ desinler. Bina satın alırken 2000 öncesiyse kesinlikle çok iyi araştırma, çok iyi tespitler yapmadan satın almasınlar.
-2000 sonrası alınan binayı da mühendislik hizmeti yaptırarak, kontrol ettirsinler. İncelemeden sonra ancak binalarını satın alsınlar. Yoksa binanın ucuzluğu, konumu vesaire hiçbir şeyin önemi yok. Bağlı bulunduğu zemin, binanın kalitesi, mühendislik hizmeti, iyi bir yapı denetim gelip kontrollerini yapmış mı, hepsini sorgulayarak ancak binayı satın alsınlar.
“2000 ÖNCESİ KÖTÜ KALİTEDE BİNALAR YAPILDI”
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Yıldırım, 1999’dan önce beton kalitesi ve demir kullanımı hesap edilmeden, mühendislik hizmeti almadan kalfayla bilinçsizce bina inşa edildiğini, günümüzdeki gibi bu denli sıkı kontrol ve denetimin olmadığını, bunun acısının da depremde yaşandığını anlattı.
Yıldırım, deprem sonrasında tam dört dörtlük yapılmasa da denetimlerin geldiğini ve mühendislik hizmetiyle binaların yapılmaya başlandığını belirtti.
Kötü durumdaki binaların ikiye ayrılması gerektiğine işaret eden Yıldırım, şunları söyledi:
-Bir, bilinçsizce mühendis olmayarak yapılmış binalar, bir de eski yönetmeliklere göre yapılmış binalar. Eski yönetmeliklere göre mühendis hizmeti görmüş binalar da depremde yıkılmaz değil.
-Ama o günün şartlarına göre zemini inceleyip o zemine göre projelendirme yapmış olsalar çoğu bina sapasağlam. Bilinçli olarak yapıldığında günümüzdeki yönetmeliği bile karşılayan binalar var. Kendi kendine yıkılan binalar şu kategoriye giriyor. Hiçbir mühendislik hizmeti almamış, şu kadar çimento, şu kadar kum… Herkes diyor ki ‘Çimentoyu az kullandı.’ Çimentoyu çok kullansa ne olur?
-Eskiden torba çimentolar vardı. Bunların yüzde 40’ı katkıydı, tamamen saf çimento değildi. Beton 160 için 6 torba, beton 225 için 7 torba, kafalarına göre betonlar döküyorlardı. Piyasadan nalburların sattıklarını alıyorlardı. Onlar daha ucuzdu saf çimentolara göre.
-Günümüzdeki CEM 1 42,5, 52,5 gibi çimentolar olmadığı için bu torba çimentolar zaten o dozajı doğru kullansanız, malzeme temiz olsa bile mukavemeti tutturmanızda bir problem vardı.
-Artı bir de bunun üstüne o günkü kullanılan İstanbul’da denizden kabuklu malzemeler ya da Anadolu’da dereden biraz kum biraz çakıl gibi malzemeler, bunlar da birleştiğinde 2000 öncesi kötü kalitede binalar yapıldı. Bu binanın zaten taşıma gücü yok.”
Prof. Dr. Yıldırım, binaların durduk yere değil iki nedenle yıkılabileceğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:
-Birincisi, binanın içinde kolondu, duvardı birtakım şeylerde oynama yaparsanız mühendise göstermeden, bunu düşünmüyorum. Bu binalarda ikinciyi düşünmek lazım. 1, 2 ya da 3 kat bina yaptı, elle beton döktü, kullandığı çimento, malzemeler…
-Deneyler yapıldığında da betonları göreceğiz, daha açık net konuşacağız. Şimdi hemen karot alalım. Yani karot sağlam çıktı. O zemine göre temel yapıldı mı acaba? Beton kalitesi iyi çıktı diye bina iyi anlamına gelmez. Durup durduğu yerde yıkılıyorsa beton kalitesi iyi değildi, demirlerde paslandı. Demirler paslanınca betonu kabartma yaptı. Bir gün dayanamayacak güce gelir ve üzerine kendini taşıyamayacak haldeki yere de birkaç kat koyarsanız, yaptığınız gün yıkılmaz ama günler ilerledikçe korozyon, pas ilerliyor, beton açılmalar oluyor ve kendini taşıyamayacak hale geliyor.
-Artık dayanacak gücü kalmayan, eşik değere geldiğinde o bina yıkılmaya gider. Hiçbir hesabı kitabı, malzeme kalitesi iyi olmayan binanın üstüne ağırlık koyması ve gün gelince harekete geçmesi olayı bu büyük olasılıkla. Özeti şu, bilinçsiz bina yaparsan, üstüne bina koysan da koymasan da eninde sonunda ya depremde ya kendi kendine yıkılacaktır.”
İstanbul’da kendiliğinden çökme tehlikesi bulunan binalarla ilgili net bir rakam verilemeyeceğini, bu dereceye gelen binaları zaten depremin yıktığını dile getiren Yıldırım, “Çok sayıda olduğunu, kendi kendine yıkılacağını tahmin etmiyorum. Belki yüzde 5’i çıkar ama net konuşmamak lazım. Ama depremde yıkılması muhtemel bina çok.” ifadelerini kullandı.